Aynadaki gölgelerde yüzünü arayan prenses bir gece rüyasında bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir Arap görmüş.
- Bu aynalarda kendini bulamayacaksın, senin görüntün uzaklarda bir su kıyısında, demiş ona.
Bu rüyayı gören prenses babasının huzuruna çıkmış.
-Kıymetli babam, bu sarayda çok uzun kaldım. Artık bu duvarların dışındaki hayatı görmek istiyorum. Yeşillikleri, ağaçları, bahçeleri...
Kızının içten içe ne kadar üzüldüğünü bilen babası onun kız kardeşinin kuzeydeki av köşküne göndermiş.
Günler günleri kovalamış. Prenses burada yoksul insanlara yardım ediyor, kalan zamanlarda da bahçe işlerini öğreniyormuş. İlk defa saraydan bu kadar uzaktaymış. İntizamlı davranışları, titizliği ile gittiği her yerde kendini sevdiriyormuş.
Yine de başkentten ne zaman birileri gelse vezir mi diye düşünmeden duramıyormuş.
Bir gün yine çiçekleri budamaya giderken çağlayan bir su sesi duyup yönelmiş.
Ufak bir şelale ile çağıldayan bir ırmakmış burası.
Önce taşlara basmaya çekinmiş, ya ayağım kayar da düşersem diye korkmuş.
Sonra rüyasını hatırlamış. Bir hamle ile taşların üzerine sıçrayıp dengesini sağlamış.
Eğilip bakmış, suda kendisini görmüş.
Gülen gözlerini,
Gençliğini
Güzelliğini,
Uzun saçlarını...
Saçlarını...
Saçlarında yaşadıklarının yükünü görmüş. Bütün bu sıkıştığı kalıpları, uykusuz gecelerini, gölgeler içindeki aynasını.
Gülleri budamak için taşıdığı makasla saçlarını orada kesip ırmağın akışına bırakmış.
O günden sonra eski neşesi yerine gelmiş, yine çalışkan yine düzenliymiş ama sanki ruhunda bir özgürlük kıvılcımı alev almış, küçücük için için yanmaktaymış.
Prensesin gülümsemesi yerine gelince etrafında onunla evlenmek isteyen erkekler de çoğalmış.
Bunlardan biri de başkentten aldığı ipekleri, kumaşları, zümrütleri ülkenin her yerine dağıtan zengin bir tüccarmış.
Bu tüccar gönül işlerinde pek tecrübeliymiş. İpeğin ve altının dilini bildiğinden kadınları pek iyi anlar, istediği kadının kalbini çalarmış.
Allem etmiş kallem etmiş, prensesin gönlüne girmiş. Prensese başkentten ne isterse getirirmiş.
Sırf o hasta diye işini bırakır köşke gelirmiş. Her geldiğinde elinde dünyanın bambaşka yerinden çiçekler olurmuş.
Prenses. Alışmış.
Dünyanın bundan sonra hep böyle döneceğini zannetmiş.
Sudaki yaprak gibi kendini akışa bırakmış.
Sonra tüccarın köşkte kalışları uzamaya başlamış, onunla davetlere gitmeye başlamış.
Prenses başka bir yüzünü görmüş tüccarın. Aslında saray nizamını hiç bilmeyişini. Bu adam nerede nasıl konuşulur, kime ne anlatılır, nasıl oturulur, nasıl kalkılır hiç bilmiyor. Sürekli kendinden söz ediyormuş.
Kendi durumunu o kadar bilmiyormuş ki etraftaki insanların küçümseyici bakışlarını asla fark etmiyormuş.
Prenses utanmış.
Önüne dünyaları seren bu adam kaba saba, yol yordam bilmez sığ bir satıcı imiş sadece.
Çok iyi bir tüccar olduğundan her şeyi ürününü satacak kadar öğrenmiş ama devamından haberi yokmuş.
Bu sığlık, bu eğitimsizlik prensesin ruhuna dar gelmeye başlamış.
Ama bu uzak yerde bu şımartılmalar, bu el üzerinde tutulmalardan vazgeçemiyormuş.
Bu yüzden başkente dönmeye karar vermiş, tüccarı ve kendini evinde görmek istemiş.
Bu sefer önüne gerçeğin başka bir yönü serilmiş.
Bütün bu hediyeler, bu ilgi aslında tüccarın kendine tuttuğu bir ayna imiş. Her şeyi herkese ne kadar iyi bir aşık olduğunu göstermek için yapıyormuş, kendini vazgeçilmez kılmak istiyormuş.
Prensesin yüreğindeki zayıflığı da gördüğünden her yaptığı ile kendi aynasında kendi görüntüsü daha da büyüyormuş.
-Benim gibisini bulamazsın, diyormuş prensese. Kimse sana bunları yapmaz.
Prenses artık iyice ona ait gibi hissettiğinde ilgisini de azaltmış. Başka bir şehirde sürekli onunla zaman geçiren adam başkente döndüğünde günlerce aramamaya başlamış.
Yüreğini eline alan prenses tüccarı bırakmaya karar vermiş. Tüccar çocuk gibi diretmiş.
-Sen kim oluyorsun da beni bırakıyorsun, demiş. Prensesin özleyip ona döneceğini düşünmüş.
Ama bu hiç olmamış. Prensesin artık bu göz boyamalara karnı tokmuş ama içinde anlam veremediği bir kızgınlık varmış.
Odasındaki aynasına gelip bakmış. Ne görsün.
Ayna. Bozulmuş. Artık belirli yerlerde daha büyük belirli yerlerde daha küçük gösteriyormuş.
Prenses artık aslında neyin ne kadar büyük olduğunu göremiyormuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder