Kısım 2-Flashback
Başladı mı baharın pembe?
Ben severim, gel ya da gelme
"in my life, i have often been severe toward others. it was just.
i was right. now if i were not severe toward myself, all i have justly done
would become injustice. should i spare myself more than others? no. you see! if
i had been eager only to punish others and not myself, that would have been
despicable. those who say, ‘that scoundrel javert’ would have been right.
monsieur mayor, i do not wish you to treat me with kindness. your kindness,
when it was for others, enraged me quite enough; i do not wish it for myself…
such kindness disorganizes society. good god, it is easy to be kind, the
difficulty is being just."
“hayatım boyunca sıklıkla diğer insanlara katı davrandım. haklıydım;
adil olan buydu. eğer şimdi kendime katı davranmazsam adilce yaptığım bunca şey
adaletsizliğe dönüşür. kendimi diğer herkesten fazla mı kayırmalıyım? hayır.
görüyorsunuz! eğer sadece başkalarını cezalandırma konusunda istekli olsaydım,
ve kendimi ayrı tutsaydım, bu aşağılıkça olurdu. benden 'şu rezil herif javert'
bahsedenleri haklı çıkarmış olurdum. sayın vali, bana iyilikle davranmanızı
istemiyorum. zamanında başkalarına gösterdiğiniz iyilikler beni ziyadesiyle
hiddetlendirmişti; aynı iyiliği kendim için talep etmiyorum. bu tarz iyilikler
toplumun düzenini bozar. tanrım, iyi olmak kolaydır, zor olan adil
olmaktır."
Hugo-Sefiller
Bazı filmler vardır, çoğunlukla polisiye, her şey olup
bittiğinde sahneler size yeniden hakiki anlamları kazanacak şekilde yeniden
gösterilir. O cümleden sonra benim de kafamda bir sürü an parça parça
avuçlarımdan döküldü.
Sabah 5- Düzce, 2018 mayıs, O.
Burada gün ne kadar sessiz doğuyor demişti, mayıstı.
Karşılıklı koltuklarda oturuyorduk, seninle dedi bir daha konuşmayı
düşünmüyordum, ama ormana ağaç dikmeye gittiğimizde Ö. seninle ilgili çok
farklı şeyler söyledi. Benim gibi
olmaman kötü bir şey değil, onunla konuşunca anladım bunu, o da bu süreçten
geçmiş.
İlk o demişti, beni, insanları oyuncağın gibi görüyorsun.
İlk o demişti, beni, insanları oyuncağın gibi görüyorsun.
Devamını tam ne konuştuğumuzu çok hatırlamıyorum. Ama bunu
bana ilk o söylemişti. O zaman da anlayamamıştım. Ne demişti başka? İnsanları istediğin gibi
kontrol ediyorsun demişti. Neydi hatırlamıyorum. Hatırladığım, o böyle uzun
uzun konuşunca ben birden ağlamaya başladım, ama böyle ince. Durdu, en
beklemediği şey gibi, üzüldün mü dedi. Evet dedim ama o şaşkınlık o hiç
beklememezlik aklımdan çıkmıyor. Sanki ben üzülemezmişim gibi, öyle bir yetim
yokmuş gibi. Sonra uzun uzun konuştuk,
kendimce ona kendisini oyuncak gibi görmediğimi anlattım ama ne anladı
bilmiyorum. Bir daha asla öyle bir ortamımız olmadı çünkü.
Gecenin bir körü, Bakırköy, 2018
O zamanlar sokakta sabahlamaya yönelik heveslerimiz vardı.
Eski sevgilim aradı içindeki her şeyi son kez söylemek istiyormuş. Tabii dedim
ama şu anda uygun değilim ben seni ararım. Sonra mesajlaştık, bir sürü kötü şey
söyledi bana. Sonra da dedi ki “üzüldün”. Dedim nasıl yani, üzülmeyeceğimi mi
düşündün. Evet dedi, üzüleceğini hiç düşünmezdim, bilsem söylemezdim. Sen benim
aramamı neden beklemedin dedim, çünkü aramazsın gibi geldi dedi.
Ben bu insanlara ne yapıyorum acaba?
Hatam belki kalbi oyuncak sanmam…
2012-Ankara
Buz gibi soğuk bir Ankara kışı idi. “Oraya gitmeye, o
insanlarla tanışmaya korkuyorum,” demiştim L’ye. Bu senin sorunun dedi, bu
gerçekten yapman gereken bir şey, kendi duyguların ne derse desin, bunu
yapmamak çok büyük bir bencillik.
2012-Ankara
“Neden onunla
sevgilisin anlamıyorum,” dedi A. “ Ona ihtiyacın yok gibi, hatta kimseye
ihtiyacın yok gibi.”
2019-istanbul
“Ne istiyorsun, Harvardlı birini falan mı?” –G.
2019-Düzce
“ Seni arayıp sormuyorlar, çünkü onları sadece iş olarak
gördüğünü düşünüyorlar. Onlarla çok ilgileniyorsun ama sadece iş için. İş
olmazsa onları bir daha aramazsın.” –İ.
2016-Balıkesir
“Sanki ruhun, her şeyin alınmış gibi, her şey çok mantık. Ne
oldu sana, böyle değildin.” –E.
2019- Düzce
-Cyborg gibisin. –E.
Bütün bunlar içimde öyle
hissetmediğim şeylerdi. Ama bir şekilde bu kadar insan bunu söylüyorsa, her yol
bir yere çıkıyorsa demek ki bir şeyleri doğru aktaramıyordum. Belki bunlar hep
gerçekti ve ben kendimi olduğum gibi göremiyordum. Günlerin her biri ölüm gibiydi, bu soruların
cevaplarını asla bulamıyordum. Böyle yansıyan şey neydi, bu anlattığım Allison
hikayesi benim kurduğum çarpıklığın bir
eseri olabilir miydi?
“Love is never any better than
the lover. Wicked people love wickedly, violent people love violently, weak
people love weakly, stupid people love stupidly, but the love of a free man is
never safe. There is no gift for the beloved. The lover alone possesses his
gift of love. The loved one is shorn, neutralized, frozen in the glare of the
lover’s inward eye.”
"Ha, kimimiz 'sevmişti' onu.
Majino Hattı. Cholly de sevdi onu. Sevdiğinden kuşkum yok. Her şeye karşın onu,
ona dokunacak, sarılacak, kendisinden bir şey verecek kadar sevmiş olan biriydi
Cholly. Ancak dokunuşu öldürücü olmuş, ona verdiği şey can çekişen dölyatağını
ölümle doldurmuştu. Sevginin asla sevenden daha iyi bir yanı yoktur. Kötü
insanlar kötü bir biçimde, sert insanlar sert bir biçimde, güçsüzler güçsüz,
aptallar aptalca severler, ama başıboş bir adamın sevgisi asla, güvenli
değildir. Sevilenin bir kazancı yoktur. Yalnızca seven alır sevgiden payını.
Sevilen ise yolunmuş kaza döner, etkisizleşir, sevenin bakışlarında donup
kalır.
― Toni Morrison, The Bluest Eye-En
mavi göz
Çok batak şarkılar dinledim o dönem. Bir dönem
duyup sonra unuttuğum Cengiz İmren-Vur beni’den Onur San Anladım’a kadar giden
bir çizgide. Ama en çok “Sarışın Değil” dinledim. “Kendi dalımda dikenler mi
açtın bana, ne olur solma…”
Bir arkadaşımın şöyle demişti, “içinden
istemiyorsun, ne olursa olsun onsuz bir hayat istemiyorsun. Bu onun ne olduğu
ile alakalı değil, onunla zaman başka kimse ile olduğu gibi geçmiyor işte.”
Ne yapsam da bu durumu çözsem diye
çok arafta kaldım. Ne yapmalıydı? Ebru Gündeş’in bir şarkısı var, Araf, bu
dönemi bir şarkı ile anlatsam belki en çok o yakışır, o şarkıda da benimki gibi
bir çaresizlik anlatılıyor, “belki ölmek için bile yardımın gerek.”
Portekiz’de yağmurdan kaçıp kahve
içtiğimiz bir yerdi. İçimi yaşatan arabesk şarkılardan başka hiçbir şeyim
yoktu. G. İle kahve içerken ona içimdeki şeyleri söyledim. Bu ne dedi, makale
mi yazıyorsun, bunlar senin duyguların değil, bunlar niyet mektubu.
Senin içindeki duyguların neler?
-Artık bu şehir başkadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder