17 Ekim 2015 Cumartesi

O şarkıyı ya başkası söyleseydi?


Bugün Michael Jackson'dan Katty Parry'e kadar bir çok şarkıcının şarkılarını alıp başkaları gibi seslendiren birini tanıtmak istiyorum. Ben Taylor Swift örneğini koydum, Bad Blood şarkısını onar saniyelere bölmüş, her birini başka bir şarkıcı söylese nasıl olurdu diye anlatıyor. Aslında bir çok karakteristiği ne kadar da fark etmesek de bildiğimizi gösteriyor.
Eğer siz de birbirinin aynısı parçalardan bunaldıysanız buyrun efendim.
Ben örnek olarak Taylor Swift'in videosunu koydum.
Hem yetenekli hem keyifli.

Welcome to 10 Second Songs




12 Temmuz 2015 Pazar

Peki ya Kliplerde Müzik Olmasaydı?





Bugün bir şeylerin analizini yapmak yerine bir YouTube kanalından bahsetmek istiyorum. Efektler olmadan fimleri gördük ama ya müzik olmadan videolar nasıl olurdu?.. Peki ya konuşmalar izleyicileri de odak alarak ve sadece boşlukları ile sunulsaydı?  buraya tıklayarak hepsinin cevabına ulaşabilirsiniz. Ben şimdilik çok sevdiğim Queen'in Break Free'sini ve Merkel & Cipras konusmasını  bırakıp gidiyorum.









 Bu da orijinali


26 Haziran 2015 Cuma

Blank Space --I'm not the Only One



     Here is the beginning of Taylor Swift's 'Blank Space' video...

Taylor Swift "Blank Space" videosunun başında merdivenlerden inerken; daha ne olacağını bilmiyoruz...


At the end, people say ' she is crazy.' and make parody video of her characher in the video clip.

Bu videoda canlandığı karakterin deli olduğuna yönelik çok yorum yapıldı, şeytan  versiyonu ile parodisi bile yapıldı...

And here is the...

Bu da başka bir videonun giriş kısmından...

Beginning of the Sam Smith's ' I am not the only one' video.. Most people say that they are surprised, because they expect that, after the man goes to work, the woman will cheat on him. And nobody says 'she is crazy.' but maybe they feel sorry about what happened to her.

Sam Smith'in ' I am not the only one' şarkısında kadın kocasını geçiriyor. Kahvaltı hazırlamıştı ama maalesef kocasının acelesi vardı. Bazı kişiler belki söyleyen de erkek olduğundan kocası gittikten sonra karısının onu aldatacağını beklediğini söylediler. Ama kimse bu kadın deli demedi hatta bir çok kişi  onun için üzüldü.

Because as Sam Smiths says...

Çünkü Sam Smith'in dediği gibi..
                                   
                       they know
O adamın 


What he has
ne yaptığını

done...
biliyorlardı.


In ' Blank Space Video'

What we see?

Blank Space Video'sunda  
Neler gördük?


a jealous woman and 
Kıskanç bir kadın ve..




 her accusing of his boyfriend to cheat on her, because of a text message..

Onun neredeyse başka bir hiç kanıt olmadan sırf bir mesaj yüzünden 'delirmesini' ve adamı suçlamasını.




What women did after that...
Peki videodaki  kadınlar sonra ne yaptılar?


"Who is that girl?" moment...

'Kim o kız?' anları


Screaming,crying, perfect storms....

bağırmak, ağlamak, mükkemmel fırtınalar...


















                                               
                                   
 going to a market and drinking some alcohol...

Ya da markete gidip ödemesini yapmadan biraz alkol alıp içmeye başlamak?




being too calm and worried

Fazla sakin ama bir yandan endişeli görünüyor



    Taylor is throwing '  his boyfriend's  burning clothes' from balcony.

Taylor sevgilisinin yanan kıyafetlerini balkondan fırlatıyor.



She does nearly the same..Putting his  husband's clothes in the yard and giving a fire...
O da neredeyse aynısını yapıyor; kocasının kıyafetlerini toplayıp bahçeye yığdıktan sonra ateşe veriyor.



Still calm...
 Hala sakin görünüyor, saçı bile bozulmamış...


still angry..
Hala öfkeli?

Really?
Gerçekten böyle mi?










Crying on the floor...mascara is spreading all over the face... Taylor is wearing a leoper printed outfit to emphasize power , but the married woman is in white dress in order to highlight innocence.. I can make your sure that the sadness is the same. But maybe we judge Taylor  by saying ' insane' also because

Yere çöküp ağlamak, maskaranın bütün yüze dağılması o bağırıp çağırmaların ve o alkolle sakinleşmiş yüzlerin kapılarının arkasında olanlar. Taylor leopar desenli bir elbise içinde, dişiliğine ve gücüne vurgu yapacak şekilde giyinmiş. Kendini evliliğine adamış kadınsa beyazlar içinde masumiyeti temsil ediyor. Peki bu birinin diğerinden daha az acı çektiği ya da birinin bir şeyleri daha az hak ettiği anlamına gelir mi? Belki biz Taylor'u daha çok yargılıyoruz çünkü..


She  ( only)  'can make bad guys good for a weekend.' but the other one is devoted married woman?

Çünkü o kötü çocukları 'sadece' hafta sonları için iyi yapabilir, ama adanmış evli bir kadın öyle mi?


At the end...
Ve sonunda..




The cheating husband is coming back to home. We do not know what happened next. Probably after finding out he said " you're crazy."

Aldatan koca evine geri dönüyor. Sonrasında ne olduğunu bilmiyoruz. Ama şarkının sözlerine bakılırsa adam kendisinin yakalanmadığını düşündüğünden karısını delirmiş olmakla suçlayacak.  O değil de bu kadar sakinlik bana bile fazla.





 Here, we know the boyfriend will leave the house..and the new boy will come....

Blank Space' videosunda erkek tarafı kaçarak evi terk eder ve yeni bir tane gelir.


So?
Kıssadan hisse,


First, " Boys only want love if  it is torture." and She blames herself she was very nice at the beginning and turns what she was.

Öncelikle 'oğlanlar aşkı eğer işkenceyse ister' diye karar verir Taylor ve kendini toplamış olarak geri döner. Belki de kendini başlangıçta fazla iyi olduğunu suçluyor.

Second, if
ikinci olarak



a woman changes her face because of alcohol..
Alkol yüzünden bir kadının suratı ekşirse




 any man can like it....The point is 'looking cute.'
erkekler bir şekilde bunu tatlı buluyor.


      What I say, we could react calm or angry, it hurts in the same way.
Benim söyleyebileceğim şu, nasıl tepki verirsek verelim bir şekilde aynı yerlerimiz acıyor, ve bazı yargılamalarımız görünenden çok fazla etkileniyor.




Time to Listen:
Buyrunuz..















6 Mayıs 2015 Çarşamba

Half of Me



Bu aralar üzerinden yazacak çok şarkı geçti hiçbirini yazmadım, çünkü bütün şarkılar aynı noktaya çıktığında kendimi tekrardan öteye çok da gidemeyeceğimi fark ettim. Ama bugün yazsam Rıhanna'nın ' half of me' şarkısını yazarım. Çünkü cidden başkalarının gördüğü bir yarımız var, bir de kendi içimizde kendimizin göremediğimiz bir yarımız daha. Ve bazen başkaları sizdeki aydınlık tarafı gördüğünde ne sizin onlara içinizdeki karanlığı anlatmanız mümkün oluyor ne de sizin onları gördüğü yeri görmeniz. Bazen aynı insanlar aynı 4te 1i görüyoruz, ve bazen de bazı insanlar bizim içimizde o bize de karanlıkta kalan yeri görebiliyorlar. Ve bütün ilişkiler bunun üzerine kuruluyor dönüyor ve kalkıyor.
Ne kadar yakına gidebilirsin? Bir arkadaşım var 2 yıl boyunca hiç yeni kıyafet almamış kendisine, başka birinin kardeşi hapishanedeymiş. Bugüne kadar hiç sormadım, belki kendimin anlatılmayan yarısını anlatmak istemediğimden, belki merak etmediğimden ya da tanıdığım kadarıyla bildiklerim yeterli sandığımdan. Bundan bir adım ötesi cesaret istiyor. Oturup kendine bir bakmak gerekiyor, karşı tarafın sana anlatmak istediği öbür yarıyla karşılaşmak istiyor musun ya da onun kendisinde görmediği o kısımdan bir şey gördüğünde bunu ona söyleyecek misin?

Hikayenin tamamını görsek de sevemeyeceğimiz insanlar yok mu ya da sadece yarısını gördüğümüz için sevdiğimiz insanlar. İnsanlarla ne kadar içiçe olacağımız başkalarının gördüğünü sandığımızdan mı bizim kendimizde gördüğümüzden mi daha çok etkilenir?
İnsanların değişimi de çok alışık olduğum bir şey değil, bir insanı yıllarca önce bıraktığım haliyle hatırlayıp sonra Facebook'ta başka biri olarak görünce acaba bu bir değişim mi diye düşünüyorum ilk olarak, onun hiç görmediğim bir başka yarıdan ötürü bu şekilde olacağını düşünmek istemiyorum. Sanki yanılmışım ve bu utanılacak bir seymiş gibime geliyor.

İnsanların aynası gerçekten işleri mi, verdikleri kararları yargılarken laflarına ve işlerine mi yoksa sadece kim olduklarına mı bakıyoruz. ben şahsen gördüğüm yarıdaki değer yargılarımızın uyuşup uyuşmadığına bakıyorum, dediğim gibi belki bazı başkaları da benim göremediğim bir yerdeki değer yargılarına bakıyor; bu işin tam olamayacığını düşünenler de sadece olana..kendi kendilerinde gördüklerince karar veriyor.
Bu sadece yarısı, ve her zaman yarısı olacak kalacak. Belki bu yüzden biraz daha yumuşak olunabilir, daha ötesi sorulabilir, her zaman daha ötesi vardır. Aydınlatmak istersek.

18 Ocak 2015 Pazar

İnanmak mı Düşünmek mi?




Londra’nın doğusundayız, burası tarihi binaların bol olduğu bir yer, aynı zamanda değişik mimarili cam gökdelenlerin. Bir sufi meditasyonu etkinliği için oradayız. Daha önce hiç gitmemişiz ama davul çalacağımızı biliyoruz. Gittiğimiz yer bir kilisenin bahçesindeki bir oda. Önce herkes adını ve neyin kendisini buraya getirdiğini söylüyor. Sonra biraz esneyip, hmm sesleri ve derin nefeslerle başlayıp  arkasından davullarımızı elimize alıyoruz. Düğün davulu aklınıza gelmesin, ritim tutacağız bu davullarla daha çok darbukaya benziyorlar ama davul rengindeler. Herkes bir tane alıyor. Hocamız  ilk ritmimizi söylüyor ve davulla nasıl vuracağımızı gösteriyor. ": ya hu... Bu bir Fars ritmi diye de ekliyor... Orada Arapçadan İslam’dan habersiz bir sürü insan söylüyor bunu. Yoga derslerinde söylediğim şeyleri düşünüyorum, acaba onların nasıl anlamları vardı diye. Zaten çoğu yoga ve meditasyon biliyor gelenlerin, bazıları da davulun Şaman ayinlerine benzediğini düşündüğü için gelmiş...

Sonra çalmaya başlıyorum ve bakıyorum ki oluyor. Aha! ritme ayak uydurabiliyorum. Müziğin en önemli ögelerinden biri derler değil mi? Koskoca bir grubuz ve başkaları başka ritimlerde olsa da bir bütünlüğümüz var. Ve o an, düşünmeye başladığım an... çalamadığımı fark ediyorum. Başkalarının ne çaldığına bakıyorum ve o an ritmim iyice kayıyor. Sonra ritmi söylemeye başlıyorum, ve davuluma geri dönüyorum. Çıkardığım sesleri ve ritme odaklanıyorum sadece, bakıyorum ki çok güzel oluyor ve etrafa bakmayı sürdürüyorum. Bazılarının söyleyişi dikkatimi dağıtıyor, bazılarının çalışı... geçmişten bir anı geliyor ve yine bir sorgulama anı ve yine çalamıyorum. O an zihnimde bir şey beliriyor, düşünmek durmaktır. Eylemde bulunmak ise inanmayı ve yola devam etmeyi gerektirir. Sonra bu parlayan an üzerinden yeniden dönüyorum davuluma. Adeta bu doğru mu diye test etmek için...


Ne zaman bir şeyleri sorgulamaya veya geçmişe dönmeye kalksam bu andan kopuyordum ve ritmi kaybediyordum. Gözlerim açıktı ve etrafı görebiliyordum ve sonra başka sözlere başka ritimlere de geçtik, orada insanların hiç bilmediği İslami cümleler söylemesi çok garipti, zikir çeker gibi baş sallayanlar, Farsça şarkı söyleyen bir kadın, belki Arapça... Sonra dedim ki bir gözlerimi kapatayım. Ve o an... Bütün seslerin yarattığı müziği hissettiğim andı. Herkes aynı ritmi farklı hızda farklı uzunlukta ve yükseklikte söylüyordu, davul çalış da öyleydi ama gözlerim kapalıydı ve kendi davulumun çıkardığı sesi de duyabiliyordum. Kişiler yok olmuştu... Sonra yeniden bir fikir: İşte bu inanç dediğimiz şeyin ta kendisiydi, inanmak ve güven tam buradaydı. Gözlerimiz kapalı, burada, bir grubun içinde, eylem halinde... Bunu düşününce yine gitti tabii müziğim ve gözlerimi geri açtım, yeni bir şarkıya başlanmıştı, peki ya dedim hem şarkıya konsantre olup hem çalabilir miyim, bunu dinlemek ve okumak eylemleriyle ilişkilendirecektim ama tam olmadı, çünkü eğer söylemezsem ritmim çok güzel olmuyordu, belki çok alışık olmadığımdan, demek ki dinlemek de bir nevi durmaktı, ellerim davulu çalsa da ağzım söylemiyordu dinlerken ama en güzel çalışım hem davula bakıp hem söyleyip hem çaldığımda, bu tamamen davulla benim aramdaydı. Yine de söylemediğimde acaba düşünmemi durduramıyor muyum acaba dedim içimden. Bütün grubu ve ritmin tamamını hissetmem için gözlerimi kapatmam gerekiyordu. Sonra  Ay savaşçısı- Kristal'in 14. bölümünde Mamoru'nun Usagi'ye söylediği cümle geldi aklıma:


Annesi der ki Ay savaşçısına: Gümüş Kristalin (düşmanı yenecek olan Kristal) gücünü kalbin belirler, Kutsal ay kulesine bir dua sunarsan krallığımıza barış gelebilir. Usagi (Ay Savaşçısı) duasını sunmuş, gücünü düşmana doğrultmuştur ama...

Düşman çok güçlüdür ve Usagi içinden düşünmeye baslar...ve Mamoru ekler...







Evet dedim, iste önemli nokta bu inanmak kendine güvenmeyle de beraber gelir, yapabileceğine inanmayı ve gücünü ortaya koymayı... Halbuki düşünmek tereddüt ve şüphedir... Ay savaşçısı gücüne inanır, kendine inanan arkadaşlarını hatırlar ve düşmanı mühürler. Peki ya tam tersi olduğunda, kristalimiz kaybolmuşsa, çıkardığımız seslerin farkına varamayacak kadar sadece grup seslerini duyuyorsak ya da artık çıkan ses aslında baştan anlaşılmış ve inanılmış sesler değilse?



Ve yol ayrımlarında, artık gözlerimiz kapalıyken müziği duyamadığımızda, kendi sesimizden uzaklara düştüğümüzde düşünmek gerekir. Gözlerimizi açmak gerekir o an... ve çalmayı bırakmak. Bazen acı verir. Alex Andreyev'in çalışmasında olduğu gibi:



"İnsanın gözlerini gerçeğe açması bazen çok acı verebilir" adlı çalışması imiş bu. Hepimize mavi hap mı kırmızı hap mı diye sorulmuyor. Düşünsenize güvenmişsiniz, eylemde bulunmuşsunuz, artık o ritme o kadar alışmışsınız ki otomatik olmuş ve o anda gözleri açıp gerçekleri görmek ve hele bir de çalmayı bırakmak her zaman benim o uygulamada yaptığım kadar kolay değil.

Hermann Hesse ise işin düşünmek kısmı ile ilgili bambaşka bir açıdan başka bir şey söylüyor:

“İnsanların büyük çoğunluğu yüzmesini öğrenmeden yüzmek istemez. Yüzmek istememeleri doğal, çünkü karada yaşamak için dünyaya gelmişler; suda değil. Ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar; düşünmek için değil! Evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa bundan ileri bir noktaya ulaşabilir. Ne var ki, karayla suyu değiş tokuş etmiştir. Böyle biri bir gün gelip suda boğulur.”

Günümüz dünyası sorgulamaya, düşünmeye bir kutsallık atfediyor, ve inanç neredeyse dışlanan bir şey, yanında güveni de sürüklüyor. Sonuçta bu dünya sorgulamaya bir son nokta koymuyor. Sürekli  bir durma hali, bir tereddüt içinde kalan insan; yalnız, güvensiz ve mutsuz. "Söz altınsa sükût intihardır," demişler. Onlar bu bağlamda söylemeseler de  diyorum: inancın gerektiği yerde şüphe, bir nevi intihar getirir. Sonra buna yıllar sonra yarım bırakılmış işlerin akılda kalması denir, yapılmamış şeyin pişmanlığı denir... Kendi gücünü ortaya tam koyamayıp, elinden gelenin ne olduğunu bilememek denir. Ne inanmak ne de düşünmek birbirinden üstün değil. Aslolan müziği duyabilmek ve ritmimizi takip ederek çalabilmek. Müziği, ritmi duyamadığımız yerde gözlerimizi açıp gerekirse çalmayı bırakabilmek, duyduğumuz yerde ise inanmak ve çalmaya devam etmek ve orada olmak...


Bazı filmler gözleri başka bir dünyaya açmanın ne kadar önemli olduğunu ve bazı açılışlar için bazı kapanışların gerekli olduğunu, benim söylediğim argümanla ama zıt bir yönle  söylemiştir. Aklımda en çok kalan örnekle yazımı bitiriyorum.