Ben Mihrimah.
Cihan padişahı Sultan Süleyman Han’dan olma, Hürrem Sultan’dan doğma.. Asaletini ve gücünü babasının kanından, cürretini ve zekasını annesinden alan.. Güneşin ve ayın Sultanıyım. Ben Mihrimah. 1522 senesinde doğdum. O gün bu saraya huzur değil, aksine hüzün verdim. Bilhassa annem Hürrem Sultan’a, zira bir Şehzade değildim.. Haremin kaideleri katidir. Şehzaden yoksa hükmün de yoktur, kimse ciddiye almaz seni.Haremin duvarları arasında solup gidersin. Ama Şehzaden varsa, üstelik rakiplerinden fazlaysa işte o zaman sırtın yere gelmez. Gücün ve iktidarın ortağı olursun. Bu yüzden hiç kızmadım anneme, onu anlıyorum, şimdi olduğu gibi.
Ben Mihrimah.
Her istediği olan, her dediği, her emrettiği yapılan cihanın gelmiş geçmiş en güçlü Sultanı Mihrimah.. 17 yaşında Rüstem Paşa’yla evlendirdiler beni. Annem kardeşlerimin istikbali için, bunun gerekli olduğunu söyledi.
Ne tuhaf..
Yıllar önce bir Şehzade olmadığım için üzülmüştü.
Şimdi ise Şehzadelerini korumak için bana ihtiyacı var.“
Muhteşem Yüzyıl’da bu sahneler, kişilerin kaderi ile kendisi arasında bir yolda yürüdüğü yerlerde geçerdi. Konuşanın kim olduğunu neler yaptığı neler yapacağını her adımda yeniden düşündüğü yerlerde. Pargalı'nın Kanuni'nin yüzleşmelerini de severim ama hiçbiri içimde Mihrimah'ın bu yürüyüşü kadar yer etmedi. Belki içinde o kırılmayı taşıdığı için. O zaman öyle, şimdi böyle dediği için...O içindeki yangını kendimde gördüğüm için...
Şimdi ben tam böyle bir yerdeyim. Ben, bahar.
Güçlü, akıllı, çalışkan, saf, doğal, yaratıcı, hırslı..
Kendi değerlerine bağlılığı yüzünden insanlara kırmaktan korkmayan.
Yeri geldiğinde o değerleri gücün karşısında susturmayan Bahar.
Zannederdim ki gücüm savaşmaya yetmese de çekip gitmeye her zaman yeterdi. Ben bahar, bütün bu uyumluluğun içinde idare etmesi zor biriyim sanırdım.
Sanmıştım ki hiç kırılmadım.
Şimdi ben inandığım her şeyin ortasında kaldım.
Bir ateş ki bu içine düştüğüm
Bu yol öyle çıkmaz ki
Sönmüyor
Geri dönülmüyor.
"Bazen düşüremez insan kalbin ateşini
Bazen yükseliyo' candan aşıp nefesimi"
İlk alev aldığında böyle olacağını bilmiyordum.
Korkmuyordum.
Sonra yangın her yeri sardı.
Sonuna kadar yandığında benden geriye ne kalacak bilmiyorum.
Kaderimin avlusundan geçerken yine o cümleleri kurabilecek miyim? Yine ayni ben olacak olacak mıyım?
Ben bahar. Kaç ateşten geçtim dedim, ama hep aynı ateşten geçmişim, kimi zaman büyük kimi zaman küçük. Aynı yerden yanmışım.
Şimdi başka bir ateşten geçiyorum.
Öyle yangınlardan geçtim ki hani mahvolurum ama çekip gidebilirim gibiydi, ne olursa olsun dilim başka gönlüm başka söyleyebilirdi.
Ama şimdi bu yangın hem her yanımı sarmış gibi hem de hiç yakmıyor gibi.
Bir yandan beni güçsüz bırakıyor, teslim olur gibi, elim ayağım kesiliyor gibi…
Bir yandan içimi ısıtıyor, sarıp sarmalıyor.
Kaçamadığımı-kaçamayacağımı hissediyorum, korkuyorum.
Götürsem türlü bağlara, el değmemiş güllere
Üstünde soluklansa, fısıldasam kulağına "Dayan"
Bazen geçsin istemiyorum,
Hep öyle kalsın.
Bazen daha da büyümesinden korkuyorum.
Ama dünya belli şeyler üzerine kurulu.
Her şey sonunda bir şekilde geçer…
Şimdi bu ateşin ortasındayken kendime dayan de demiyorum bitsin diye sabrettiğim bir şey de değil bu, bu korktuğum bir şey.
"Bulursan bana söyle, niye böyle alev her yanım?
Bu da geçer de, hepsi geçti
Kaç kere söndü yangının?"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder