5 Mayıs 2016 Perşembe

Terk Edilince Dinlenecek Şarkılar



Yoktur.


Terk edilmek insanın içindeki ritmi, melodiyi susturur. O yüzden bütün şarkılar,  meşhur deyişle, müziğin sesini duymayanlara dans edenlerin göründüğü gibi görünür.

Bir şarkının içinizdeki boşluğa uyması, kırık hatların buzu olması maalesef mümkün değildir.


Sevmediğiniz birinin, nezaketen iyi davrandığınız birinin sizden hazzetmemesi insanın canını çok acıtmaz. Ama sevdiği, çok değer verdiği birinin kendisini sevmediğini, kendisine tahammül edemediğini bilmek insanın kendisiyle olan arasını bozacak kadar güçlü, içindeki her şarkıyı susturacak kadar sessizdir.


O yüzden  biz bazen başka biri için terk edilmiş olduğumuza inanmak isteriz, bizden 'daha' fazlasına sahip birinin olması, en azından bu bizim kötü biri olmadığımızı, sadece ' şırfınti''nın birinin bize ait olanı göz boyayarak yalanlarla elinizden aldığımızı düşündürür. Çünkü en sevdiğimiz insanın bizi sevmemesi, insana kendini sevilmeye değmeyecek biri gibi hissettirebilir.

Terk edilmek bazen en ağır eğitimlerden, seyahatlerden, maddi değişiklerden daha fazla değiştirebilir kişiyi. Çünkü kişi, kusurlarıyla, kendi değeriyle başbaşa bir hesaplaşmanın çemberinden geçer,


"Çünkü aşk bir düellodur," demiş yazar, terk edilmek de kişinin kendi şapkasıyla yaptığı bir düello olsa gerek.

Aldatılmanın arkasından gelen 'neden' sorusu burada dönüp dolaşıp sürekli çıkmaz önümüze... O her şeyi çöle çeviren sessizliğin kör edici kumlarında önünü, arkasını, kendisini, sevdiğini göremeyen aşık, tek bir şey düşünür?

" Ne yapmalı?"

Arayacak mısın, aramayacak mısın, ne yazacaksın, arasan ne zaman arayacaksın...
Acaba bu bir geçiş dönemi mi, kendi içinde bir şey mi yaşıyor, kıskançlık mı, artık sevmiyor mu....
Ona göre bir karar vermek ve bir eyleme geçmek gerekir.

Bazen terk edilmek, kendi kırık bacağının üzerine bilerek basa basa yürümeyi gerektirir.
O surece yakışacak, uzerine soz söylenmeyecek tek bir isim var:  Amycigimiz'den Back to Black. Baskasi kurtarmaz.

Sonra kararlar verilir, adımlar atılır...Bazen o ilişki biter....Sonra, sonra...Kişi önce içindeki sesi yeniden bulur, onu da bir gün aniden geçmişten bir şarkıyı mırıldanırken bulur, terk edilmenin şarkıları kişinin içinden, kendi tarihçesinden çıkar gelir.

'Giden aşklarımın ardından
Ağlayamam ben böyle yas tutamam
Her sözde her gözde şefkat aramam
Kırıyor kalbimi sonunda nasıl olsa"


Sonra aklına gelen şarkıların, nakaratlar değil de şarkıların giriş kısmı olduğunu anlar. Terk edilmenin nakaratı olmaz, girişi olur, bazen köprüsü olur ama terk edilme en çok bilinen yerlere ait değildir.


O insanın içinde keşfettiği şarkılardan sonra, artık içindeki o buruk müziği duyduktan sonra artık terk edilme ile ilgili şarkıları dinleyebilir. Bu şarkılar genelde kişinin ne yapmalı sorusuna verdiği cevaba göre de değişecektir.
Tam bir terk edilme şarkısı olmasa da...
"Nereye uçar turnalar' şarkısı satır satır terk edilmişliği anlatıyor adeta.

Eksilmesin dudağından gülüşün, eksilse yaşamından güneş.
Yüzün kararmasın gecede, gülümse düşlerinde yine.

Burası ayrıldıktan sonra etrafa gülücükler saçıp, yoo hiç etkilenmedim, ben güçlü bir insanım mesajı vermeye çalışırken kendi iç sesimiz gibi. İnsan rüyalarında beraber olmaya devam edebiliyor sonuçta!

Nereye uçar tunalar, nereye gider gökyüzü
Alıp kanatlarını geçmişin.

Nereye gidiyor terk eden, sevilen? O anıları, güzel günleri alıp nereye gidiyor? Bizden sonraki hayatı nasıl?

Sen yıkıldın altında göğün, yandın küçük bir pervane gibi.
Ah, küçük bir pervane gibi.

Işığa uçan küçük pervaneler gibi.. Pervane olsam aramamdaki ancak kendi kendine bindirdiğin bir inat gibi...
Bir terk edilme daha iyi anlatılamazdı.
"Kadın göğün yarısıdır' demiş yazar. Belki de ilişkide böyledir, ama terk edilince kişi sevilen kendi gökyüzünü alıp götürür sizin göğünüzü orada tutacak bir şey kalmaz, göğünüz kendi üzerinize yıkılır..


Kim götürdü bakışlarından ışığı, kim aldı gözlerinden onu?
Kadehlerden yüreğine boşalan acı bir umutsuzluk, o mu?
Kime söyledin derdini, kimi sevdin gizli gizli?
Kimler uyandırdı içindeki kötü kırık türküleri?

Umutsuzluk: Bir daha hiç sevemeyecekmiş hissi, o bir daha geri gelmeyecek hissi, ve başka birini sevsen de yine terk edilecekmişsin hissi... Hani bir zaman dinlenen, sonra uyuyan ve böyle olayların ardından uyanan o kırık türküler...

Ölenlerin adını unutma; türkülerin, meydanların.
Ah, bırakmasın onlar seni.
Ne de çabuk yıktın kendini sarıldın yalanlara, boşluğa.
Hey! Bak işçi tulumu giymiş umut!



Burada ölenleri gidenler olarak düzeltirsek, tabii ki unutmayacağız. Yine yazarın dediği gibi' anılarınızı yaktığınızda hatırasız bir aşk olur, ama kalbinizi yaktığınızda yaşanmamış.`
Kalbimizi yakmayacağız, güzel günlerimiz de oldu, yaşanmışlıklarımız. Öyle hemen sadece son cümlesine bakarak koca bir hikayeyi yargılamayacağız.
Hem bak umut, işçi tulumu giymiş. O sizin emeğiniz, ne olursa olsun. Sonunda umut da durduk yere bir şeyleri gerçekleştirmiyor. Her ne yapılacaksa emekle yapılacak.


İsterse uçsun turnalar, isterse gitsin gökyüzü
Alıp kanatlarına bulutlarını rüzgarın



Her ne olursa olsun, Turgut Uyar'ın dediği gibi bir enkaz da olsa bazen "her şeyden biraz kalır"
İstediği yere gitsin turnalar, ama bıraktığı bir şeyler elbet var.

Ve bir gün "inanmadım asla inanamam her şeyin bir sonu olduğuna' deyip kendi yolumuza devam edeceğiz.