Şarkının ağır temposu, yoğunluğu..şarkıya batıp da çıkılamıyor adeta.
Aşk şarkısı olsa da sanki hiç beklenmedik bir ölümün arkasından yazılmış gibi.
Bir de şarkılarda nedenlerle, öncelerle boğuşmaya o kadar alışmışız ki bu şarkı bu şarkının bu akışkan ve çok sade bir şekilde ne olduğunu anlatması ama sesin çok yavaş akması kendisini daha bir bize çekiyor.
Kitabın birinde kocası öldükten sonra evde yıllarca hiç bir değişiklik yapmayan, her şeyi neredeyse onun öldüğü gündeki gibi bırakan bir kadının hikayesini okumuştum.
Bir de dış kapıya çıkıp çıkıp "babam ne zaman gelicek anne" diye soran, 1 ay boyunca her gün soran , bir çocuk tanımıştım.Bu şarkı onlar gibi. Onların o akmayan acısı gibi.
" Anılar soluk çiçekler, bakıp büyütmesem elbet solup gidecekler." Aynı bunun gibi..
Bir de eşyalar diyor ya, eşyanın ruhu varsa da yoksa da gidenin kokusunun üzerini taşırken ruhundan bir parçayı da içlerinden atamadıkları gerçek.